13 Mayıs 2018 Pazar

ANNELERE


"Yazılmadan kaldı bazı şeyler, gene de yazılmış kadar oldu." 
Behçet Necatigil

Karadeniz Ereğlisi
1940 (Doğum yılım)

O evde doğmuş, 8 yaşıma kadar o evde, o bahçede yaşamıştım. Şehrin en büyük evi, belki de en büyük konağıydı.
Memurlar için kiralık ev bulmak kolay mıydı? Bir denizcilik şirketiyle birlikte o evi paylaşıyorduk.
Zemin katta koca bir giriş, sol tarafta bir su çarkı, sağda da kuzineli bir mutfak vardı. İleride tam ortada üst katın merdiveni, sağında, solunda da hiç gezemediğim depolar, sanırım odunlarla, harpten kalan eşyalar vardı. Üst kata sıçrayıp sofanın camlarına, siyah renkli, mumlu bez perdelerin storlarına takılmışlar, kapı aralarında kalan duvar parçalarında da benim ödümü patlatan maskeleri asmışlardı, o evdeki korkularımdan biri de bilinmedik seslerdi.
Gök gürültüsünden, fırtınadan, yağmurdan hiç korkmazdım(!) Anneme koşup baktığımda o beyaz örtüsünü başına çekip elinde dua kitabı, koca konağı sallayan fırtınadan korkup ara sıra camlara bakardı.
Yağmurlar kesilince, bizim bahçeye doluşan komşu çocuklarının bağrışmaları başlar, çeşit çeşit meyve ağaçlarının dibinde, fırtınanın koparıp attığı meyveleri toplardık. Mevsimine göre ama bahçenin en değerli iki ağacı ceviz ve kestaneydi. Ceviz ağacı kral, kestane ağacı kraliçeydi. Onlar meyvelerini, diplerindeki yaprakların aralarına saklarlar, gözlerimizi dört açardık, bulduğumuz zaman da çığlığı basardık. Kestane ağacının yapraklarıyla ona dolanan asmanın yapraklarını biriktirerek, kurumuş çöplerle giysiler yapardım. Kızlara bant bant yelekler, hawai etekleri, oğlanlara da madalya takardım. Gazoz kapaklarının içindeki mantarları kaldırıp gömlekleri iki yüzden sıkıştırırdık, metal kapaklar madalya gibi parlardı. Oğlanların yaptıklarına her zaman boyun eğmezdik. Onlar da midye çıkartıp taşlıkta ateş yakarak paslı tenekeler üstünde pişirip yerler, bize vermezlerdi. Dahası da var, çok küstüğümüzde konuşmazdık, onlar da bir kedi yakalar, kızgın tenekeyi patilerinin üstüne bastırırlar, kızları ağlatırlardı. Çocukların, büyüklerden daha insafsız olduklarını o zamanlar öğrenmiştim.
“Babanızın tayini çıktı, başka bir şehre gidiyoruz” demişlerdi. Durumu hâlâ anlatamıyorum. Kamyonun üstünde eşyalar, benim üstümde yeni bir elbise vardı. “A, olmaz, bir vilayete gidiyoruz, üstümüz başımız düzgün olmalı” demişlerdi. Bir yerlerde kısılıp uyumuşum, duyduğum son cümle, “O ağlıyor mu ne?” olmuştu.

23 Haziran 2013 Pazar

BERAT KANDİLİ - (..."tam bir afv-ü mağfiret gecesidir.")

Bugün Berat Kandili ...tam bir bağışlanmak gecesidir.




"Bugün vatanımızda bir millî kudret varsa, o cereyan felaketlerden ders alan milletin kalp ve dimağından doğmuştur."
Atatürk


15 Nisan 2013 Pazartesi

ALLAH’IN KİTABI - KÂİNAT - III: ORTADOĞU VE ORTADOĞU’NUN DOĞU AKDENİZ’İ!

Bu kroki, konunun amacına yönelik bilgileri içeren çeşitli kaynakların dokümanları derlenip örtüştürülerek hazırlanmıştır. Krokiyi büyütmek için üzerini tıklayın ve açılan ekranda krokinin tamamını görebilmek için yatay ve dikey kaydırma çubuklarını kullanın.

Filistin Bölgesi; yaklaşık 13.500 yıllık geçmişe sahip olan Mezopotamya ile Mısır arasında ve kendisine geçici bir bağımsızlık tanıyan bu iki medeniyet arasında olup, bölge sık sık istila ile karşı karşıya geliyordu...
-Samiler (M.Ö. 3. bin yılda) yerli topluluklarla birbirlerine karıştılar.
-Amurlular (M.Ö. 3. bin yılın sonunda) göçebe toplulukların işgaliyle yakılıp yıkıldılar.
-Mısır-Hyksos Hanedanı (M.Ö. 1700 - M.Ö. 1550 arası) tarafından hâkimiyet altına alındılar.
-Bundan sonra Sina Çölü’nden gelen Yahudilerin hâkimiyetine, Yahudi Devleti'nin ikiye ayrılmasından sonra da Babillilerin yönetimine girdiler.
-Bundan sonra da birçok devletin ve Osmanlıların hâkimiyeti altında kaldılar. 2 Kasım 1917 yılında Balfour Deklarasyonu'nun yayınlanmasından sonra 1920 yılında İngiltere'nin manda yönetimine girdiler.

3.500 yıllık bir geçmişe sahip olan Arap-İsrail sorunu, uzun bir aradan sonra 1917 yılından itibaren tekrar başlamış ve 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla şiddetlenmiştir.
Filistin bu gün, Batı Şeria ve Gazze olmak üzere birbirinden kopuk iki toprak parçası hâline gelmiştir.


........................Savaş!....................................Barış...........
Yurttaş; bir bölgenin yerleşik topraklarında ömür tüketip mazisine değer katandır.
Mağdur olmuş bir neslin evlatları, başkalarını mağdur etmemelidir.

2 Nisan 2013 Salı

İBRAHİMÎ DİNLER (SEMAVİ DİNLER): YAHUDİLİK, HRİSTİYANLIK VE İSLÂM

Tanrı’nın Musa (Moşe) ile ahit yapması

Musevilik Dininin Kitabı: Tanah
- Musa ve Davut peygamberlere indirildiği inanılır.
- Tevrat ve Zebur’u da kapsar.
- Yahudi din adamları ve âlimleri tarafından yazıldığı kabul edilir.
- Tanah kitapçıklarının çoğu İbranice, bir kısmı ise Aramice olarak yazılmıştır. Toplam 39 kitaptan oluşur.
- M.Ö. 1200 ile M.Ö. 100 yılları arasında yazıldığı kabul edilmektedir.
- Tanah, Musevilikte üç ana kısma ayrılır:
·        Tora (Tevrat-Şeriat) beş kitaptan oluşur.
·        Neviim (Peygamberler; İlk peygamberler/Son peygamberler) 21 kitaptan oluşur.
·        Ketuvim (Yazılar; Bilgesel/Tarihsel/Şiirsel)
                   (Anılanlar; Zebur, vb.) on üç kitaptan oluşur.

Hristiyanlığın Kutsal Kitabı: Kitab-ı Mukaddes
- Eski Ahit (Musevilerin Tanah isimli Kutsal Kitabıyla büyük oranda aynıdır.) ve Yeni Ahit’i kapsar.
- Eski Ahit, 39 bölümden oluşur. Tevrat ve Zebur’u da kapsar. İsa’nın doğumundan önceki çok uzun bir zaman diliminde Yahudi peygamberleri, din adamları ve âlimleri tarafından yazılmıştır.
- Yeni Ahit 27 bölümden oluşur. İsa’nın sağlığında ve/veya ölümünden sonra Havariler, Hristiyan din adamları ve âlimleri tarafından yazılmıştır. İlk dört kitapçık, İncil’i oluşturur. İnciller: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri, Nasıralı İsa’nın vaizliğini naklederler. Ardından Resullerin işleri (İsa’nın ölümünden sonraki otuz-kırk yıl içinde Havarilerin yaptıkları) ve Pavlus’un on dört mektubu gelir.
- Özgün metinlerin çoğu 45-140 yılları arasında Yunancanın Koini lehçesinde kaleme alınmıştır.

İslâmiyet’in Kutsal Kitabı: Kur’an-ı Kerim
- Kur’an-ı Kerim’de Tanah’ın sadece Tevrat ve Zebur bölümleri kutsal kabul edilir.
- Müslümanlarca İslâm peygamberi Muhammed'e, ayetleri Allah tarafından Cebrail meleği aracılığıyla vahiyler şeklinde gönderildiğine inanılır.
- Kur’anı oluşturan 30 parçadan (fasikül) her birine cüz denir. Kur’an "sure" adı verilen ana bölümlerden oluşur. Toplam 114 sure bulunur.
- Her bir sure “ayet” adı verilen bölümlerden oluşur.
- Kur’an yazılımının tamamlanması, 610-632 yılları arasında gerçekleşmiştir.

30 Mart 2013 Cumartesi

ALLAH’IN KİTABI - KÂİNAT - II

"Yeryüzü, gökyüzü, hele hele gökyüzü..."
Ezelidir ve ebedidir.

Öğren ve de idrak et!

Kadim Kitap, Ezeli Kitap, kâinatın kitabıdır. Aydınların, kâinata dair her şeyin, var olmanın betimlenmesi, tanımlanmasıdır.

Kadim (eski) Kitaplar ve Dinî Kitaplar, Ezeli Kitabın kaynağıdır.

Kâinat, maddelerle birlikte enerji biçimlerini de içeren eylemlerin tümüdür. Bütün eylemler sonsuz boyutta etken/edilgen olup girifttir, entegredir. Ezel ve Ebed - Varlık ve Yokluk, her biri diğerinin dönüşümüdür.

Dış dünyanın insan zihnine yansıması olan düşünce ve doğru düşünce’nin saptanabilmesi, ilk insanların en önemli gereksinim’i olmuştur.

Yeryüzü, gökyüzü, hele hele gökyüzü... Doğal afetler, ay ve güneş ve de yıldızlar ve fırtınalar, yıldırımlar, şimşekler...

Var olanlar hakkında hiçbir şey bilmeden bağlamlarına erişebilmek için kâinatın kitabını okumak gerekir. Erişebilmenin, idrak edebilmenin yolu, mantık ve muhakemedir.

- İnsanoğlu yaratamaz, ancak yaratılanlardan yararlanabilir, keşfedebilir, icat edebilir...

- İnsanoğlu, eylemlerin (zihinsel, söylemsel ve fiziksel) ne mekânından, ne zamanından ne de etkisinin gücünden emin olamaz.

“ALLAH OLGUSU” - DİN OLGUSU, düşünen insanın kâinatı idrak edebilmesinin ürünüdür.

Var Eden”in; bilme’nin onuru ve kudretiyle, kâinatı yaratarak, gözeterek, bekasını da sağlayarak, kendi kurallarına göre yönetmeye hakkı olan bu olgunun adı Cenab-ı Hakk dır.
(Cenap: Onurlu, kudretli.)

Bu durumda “Var Eden”in hakkı varsa, “Var Edilen”in de, kâinatın da hakkı vardır ve onun içindeki insanoğlunun da! Yaşam hakkı, özgürlük hakkı, konuşma hakkı, vb. doğal haklar...

- İnsanoğlunun bir aklı, bir yüreği, bir de “nefs”i vardır.
- İnsanoğlunun algılama yeteneği olan idrak, her insan için aynı ölçüde değildir.

- Cenab-ı Hakk, “ALLAH OLGUSU”nu en üst seviyede idrak edebilen insanları seçip onlara “ilham” vermiştir.

Bu nedenledir ki Cenab-ı Hakk, en vasıflı canlı olan insanoğlunu (belirli bir ölçüde) yönetici seçmiştir.

Kıssalar”, insanların kurtuluşu için önerilen, Cenab-ı Hakk ile insanoğlunun bağlantılı çözümlerinin dinî ve ahlâkî öğretiler bütünüdür. İnsan varlığına dair kişisel ve sosyal eylemlerin çok önemli ve ıslah edici yönleri vardır. İnsan dimağına nakşedilmiş olan sözlü anlatılarda dile getirilen “kıssa”lar, önceleri kil ve taş tabletlere, metallere, kayalara çizgiler, işaretler, resimlemelerle kazınmış, sonraları da papirüslere yazılmıştır. Bunlar, binlerce yıllık sözlü ve yazılı kültürün dokümanı olan bilgesel, tarihsel şiirler, masallar, hikâyeler, destanlar, efsaneler, mitler, yazılar, vb. metinlerdir.

Kıssalar”, “Kıssa’dan Hisse” yöntemiyle yazılmıştır (soyut, imgesel).

Bunlar, elenip seçilerek, arıtılarak kutsal metinlere altyapı sağlamıştır.

İnsanlığın yazılı tarihi, bilindiği kadarıyla, beş bin yıllık bir dönemi sınırlar.

Kutsal Kitaplar işte o yazılmamış dönemin de izlerini satır aralarında gizler. Kutsal Kitaplar bu özellikleriyle kutsal metinlerin bir devamı niteliğine de sahip, çok katmanlı metinlerdir ki birçok yoruma ve birçok açıdan okunmaya uygundur.

KUTSALLIK”, insan varlığına ruh veren olgudur. Kutsallık, insanoğlu için inançla ve çağın gereklerine göre saptanır. Yurt toprağı, kamu hakkı, namus, aile, alın teri, vb. kutsal’dır. Ancak bütün çağların gereklerinin dışında, ezelden ebede kadar baki kalacak olan, Cenab-ı Hakk’ın kutsallığıdır. Mantık, doğru düşünce’yi yakalayabilme sanatıdır ve muhakemeyi tetikler, bu da çözüm’ü ve sonuç’u tetikler.

Bugün dünyanın birçok yerinde, ülkemizde ve de Ortadoğu’da kan durmuyor. Cenab-ı Hakk, sanırım yaşam tarzımız için bize artık ilham vermiyor. Hidayete erebilmek için Cenab-ı Hakk’a çok yakın olmak gerekir! Ne kadar yakın? Şah damarımız kadar yakın!

Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiği akıl ve yürek, insanoğlunun “nefs”ine yenik düşmüştür!

23 Ocak 2013 Çarşamba

ALLAH’IN KİTABI - KÂİNAT

Ezelidir ve ebedidir.

Öğren ve de idrak et!

Kadim Kitap, Ezeli Kitap, kâinatın kitabıdır.

Aydınların, kâinata dair her şeyin, var olmanın betimlenmesi, tanımlanmasıdır.

Kadim (eski) kitaplar ve din kitapları Ezeli Kitap’ın kaynağıdır.

ALLAH’IN SIFATLARI / İSİMLERİ (Kur’an-ı Kerim’de) 99’dur ki “İnsanlık"ı kapsar.

Toplam ortak şuurun ürünü olması gereken “İnsanlık” ise;
kuvvetli inancı (imanı), benimsemeyi ve kabul etmeyi (kardeşliği), barışı, takvayı ve merhameti kapsar.

İnsanlık”ın izmihlâli (bozularak yok olması) ise “mal mülk” ve “kaba kuvvet”i kapsar.

Bunları neden bugün yazdınız diyeceksiniz?

Bugün, 23 Ocak 2013 Çarşamba, Mevlit Kandili...

Kadim: Başlangıcı olmayan, eski, ezelî.

3 Aralık 2012 Pazartesi

PİŞ(ME)MİŞ TAVUĞUN BAŞINA GELENLER!

Tavuğun sırt etlerinden çıkardığım kesecikler
Amansız iki büyük hastalıkla (yaş 73) boğuşurken iştah sıfır oldu. Son zamanlarda rastladığım yeni besin ürünlerinin bazılarından ikrah ediyordum. Bir gün, bütçemize göre pahalı olan bir tavuğu ilk defa satın alıyorken tedirgin oldum ama evde bir daha baktım, ambalajın içinde pırıl pırıl duruyordu. İçimden dedim ki, "musluğun altından geçir, ocağa at!" Canım, olur mu? Olmaz tabii. Tütsüleyip içine baktım ve nutkum tutuldu. İçinde olağandışı kesecikler vardı. Çıkarıp fotoğrafını çektim ve derin dondurucuya koydum. Üretici firma ile birçok kez e-posta ve telefon aracılığıyla haberleştik. Veterinerleri, yolladığımız fotoğrafı yetersiz buldular, kesecikleri evimden alıp incelemek üzere başka bir şehre götürdüler. Haftalar geçti, netice yok. Sonra telefon ve e-posta trafiği yeniden başladı. Önce Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı, sonra Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın ilgili departmanları, sonra Gıda Mühendisleri Odası... Gene netice yok, muhatap bulamadık.
Düşünüyordum ki, toplum için derken, bu yaptığım sakın işgüzarlık olmasın? Ama birden aklıma geldi, bu aralar gündemde bir konu var: Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman! Yazılanlara göre, neme lâzımcılık yapmayın, bu bir imparatorluğu izmihlâle (bozularak yok olma) götürür. Bu nedenle, benim kanaatim şudur ki, bu söz dünyalara değer ve muhteşemdir.

13 Mart 2012 Salı

Simgenin simgesi bulundu mu?

.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın düzenlediği TL SİMGE YARIŞMASI'nın şartnamesinde, "... TL’yi anlaşılabilir, özgün, estetik, elle yazımı kolay ve akılda kalıcı bir şekilde temsil edecek bir simge belirlemek üzere TL SİMGE YARIŞMASI düzenlemektedir." ,  "... en küçük ölçülü tasarımın karakter büyüklüğü 4 punto olmalıdır..."  (yani toplu iğne başı kadar) dendiğinde, tasarımların unsurları algılanabilir mi?

Neticede Türk parasının değil, Türk lirasının kısaltması olan TL'nin simgesi seçilmiş, yani kısaltmanın simgesi seçilmiştir. (Simge, sembol, marka, etiket, işaret, kısaltma, vb. arasında fark vardır!)
 
- Ödüle layık görülen tasarımlar basın toplantısıyla tanıtıldığı hâlde, jüri raporu ile katılımcıların tasarımlarını ifade eden kısa açıklamaları okunmamıştır. (350 kelimeye izin verilmişti, yani bir romanın iki sayfası kadar.)
 
- Basında, katılımcıların çeşitli yorumları yer almış, bunlardan birincilik ödülü sahibinin ve Başbakanımızın isimlerinin baş harflerinin seçilen tasarım ile örtüştüğü, ayrıca ödüllerin Başbakanımızın tercihi doğrultusunda değiştirildiği iddia edilmiştir.
 
- Genellikle, resmi kurumlarca düzenlenen yarışmalarda, tasarımların sorumluluğu, ödül sahiplerine değil, jüriye aittir.
 
- Şartnamede rumuza dair şartlar açıkça yer almasına rağmen (...Rumuzda kullanılan karakterlerin tekrarlanmaması ve sıralı olmaması gerekmektedir...), birincilik ödülü sahibinin rumuzu ŞİRİN, teşvik ödülü sahibinin rumuzu da CNK88'dir.
 
- Birincilik ödülü 25.000 TL, üç adet teşvik ödülünün her biri de 2.500 TL idi. (Aradaki fark 10 misli.) Pekâlâ; ödül kazanan dört tasarıma fikir ve sanat açısından bakıldığında, aralarında bu kadar büyük fark var mıydı?
 
Ben hiç kimseyi küçümsemem ama kendimi de küçümsemem. 72 yaşındayım, 52 senedir de tasarım dünyasında yaşıyorum.
Bence Türk parasının simgesi bulunamamıştır.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Kapı gibi Tapun var ne istersen yaparsın (?)

.


Yapamazsınız; o, eskidendi...(!)
İnsanların sahip olmak istedikleri en eski taşınmaz (gayrimenkul) topraktır, arazidir, arsadır. Tapu ise bir taşınmazın üstündeki sahiplik (mülkiyet) hakkını gösteren (en) resmî belgelerden biridir.

Medenî Kanunumuz, tapulu (sahipli) bir arsanın yer altı, yer üstünde yapılan ya da dikilen şeylerine de malik olacağını, hatta tek katlı bir bina yapılmasını da kabul eder.

Hızlı şehirleşme, hızlı ev ihtiyacını bu da yeni bir bina türü olan çok katlı, kâgir apartmanların, onların gereği olarak da yeni bir 'mülkiyet türü'nü getirdi. Bu nedenle de;

. Kat Mülkiyeti Kanunu, Medeni Kanunumuzun yeterli olmadığı görüşüyle, 1965 yılında yürürlüğe kondu.

. Yeni bir bina türünün çok katlı, kâgir apartmanların, inşa edilmesi için gerekli olan proje hizmetlerinin sağlanması çok önem kazandı,

. Yeni bir bina türü, yeni bir mülkiyet türü gereğiyle de yeni bir Tapu Senedi düzenlendi.

Ama olmadı! Halkımızın bir kısmı Kat Mülkiyeti Kanunu'nu ve de tasdikli projeleri benimsemedi; Atatürk'ün izinden giderek(!) ("Bu önemli iştir. Kanun böyle emrediyorsa, yaptığı işin güven duygusuna muhtaç her vatandaş gibi ben de tapu dairesine gidebilirim." Mustafa Kemal ATATÜRK,
11 Mayıs 1938) en güvenli belge olarak -içeriğini anlamasa da- 'TAPU SENEDİ'ni seçti!.

. Açık balkonları kapatarak bina cephesine tel gerdirip çamaşır astılar,

.'Bağımsız Bölüm' içindeki değişiklikleri, mimariyi, statiği, tesisatı -ki bunlar zincirdir- hallaç pamuğu gibi attılar,

.'Ortak Yerler' demeden teras çatılarda yün yıkayıp dövdüler, 'MUTLAK Ortak Yerler'den biri olan 'Sığınak'ı, 'Kalorifer Dairesi' veya eski eşya deposu yaptılar...

Neticede apartmanda geçimsizlik, mahkemelerde de yüzlerce dava var!

Bütün bunların nedeni, Kat Mülkiyeti Kanunu oluşturulurken; ...Medeni Kanunumuzun bazı maddelerini değiştirmek suretiyle, kat mülkiyetinin müşterek maliklerden her birine tahsis olunan 'ortak pay' şeklinde düzenlenmemiş olup, 'Tapu Sicili'ni değiştirerek tamamen 'bağımsız mülkiyet görüşü'nün benimsenmesidir.

Bu nedenledir ki, Tasdikli Projeler, TAPU SENEDİ nin ekleri olmalıdır.

.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) / ...Hak her yerde ve her zamanda Hak...

Bir insanın Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre gayrimenkul sahibi olabilmesi için "Türkiye Cumhuriyeti Kat Mülkiyeti Tapu Senedi"nin üzerine "Tasdikli Proje" yazılması şarttır; çünkü Tasdikli Proje, Kat Mülkiyeti Kanunu'nun görselliğidir.
Sığınak ve Kalorifer Dairelerinin, Yönetmeliklere göre projelendirilerek tasdikli planlarla inşa edilmesi gerekir; çünkü onlar "Ortak Yerler"in "MUTLAK ortak yerler"idir. Değiştirilemez ve yok edilemez.

Kalorifer dairesinin hasarlı tavanı
  
Kalorifer dairesinin hasarlı tavanı

Kalorifer dairesinin hasarlı tavanı

Okulun ilk yazında evime gitmemiştim. Mimar Perran Doğancı beni yetiştirmek üzere Cağaloğlu'ndaki bürosuna kabul etmiş, ailesi de beni bağrına basarak sofralarına konuk etmişti.
Cağaloğlu Kız Yurdu'nda, yaz tatili nedeniyle evine giden öğrencilerin boş odalarında kalıyordum. Mutluydum çok mutluydum, çevredeki eski eserleri geziyordum.

Cağaloğlu'nda harap olmuş cami külliyeleri içinde "evsiz" insanlar vardı. Yaşlı bir kadınla söyleşiyorduk, "Oğlum Almanya'ya çalışmaya gitmişti, para gönderemeyince ev sahibi beni evden çıkardı,bir yerlere de sığınamadım, burada oğlumun eşyalarını bekliyorum" demişti. Yeis içinde kalmıştım, büroda arazi maketi yaparken maket bıçağıyla elimi kesiyordum. Bir kitap yazacaktım, adı da "Binbir Gece Kondu Masalları" olacaktı. İroniye bakar mısınız!

Gecekondu bir kavramdır, soyuttur, bağımsız bir mülkiyet hakkı, bir insan hakkıdır, ancak; başka bir mülkiyet hakkına tecavüz edemeyeceği gibi, yol, su, elektrik, kanalizasyon ve benzeri altyapı gereksinimlerini içeren devlet arazilerinde de konuşlanamaz. Bu nedenledir ki; yaşanan bir mekânın, barınma amacıyla, insan emeği, insan gücüyle sınırlandırılarak kapatılması ve örtülmesidir. Devletin gözetimi dışında (ruhsatsız), kısa sürede ve kullanılmış artık malzemelerle, derme çatma örtülerle çoğu kez geceleri yapılır... GECEKONDULAR!

Hızlı şehirleşme ve bunun bir sonucu olarak artan konut ve iş yeri gereksinimleri, insanları toplu yapılara yöneltmiştir. Toplu yapı alanlarının eşleşmesiyle birlikte toplu insan sınıflandırılması neticesindeki konforlu veya lüks semtlerin çevresinde gecekondular öylesine patladı ki, "gecekondu kralları" türedi ve böyle de kalmayarak; gecekondular vasıflarını kaybedip kaçak yapılara, "gecekondu kralları" da "kaçak inşaat kralları"na dönüştü.

Devletimizin kanun yapıcıları bu duruma kayıtsız kalmayarak, hızlı şehirleşmenin olumsuz ürünlerini önlemek amacıyla, mevcut kanunlarımıza ilâveten 1965 tarihli 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nu yapmış, akabinde de 2007 tarihli 5711 sayılı kanun değişikliğini yapmıştır.

Ancak yurttaşlarımızın bir kısmı, cehaleti ve nemelâzımcılığı benimseyerek kayıtsız kalmış, menfaatleri gereğince de kendileri "kanun yapımcılığı"na soyunarak kanunsuzluğu seçmiştir.

Kat irtifaklı veya "Kat Mülkiyeti Tapu Senetli" konutların, kaliteli inşaat ve sosyal tesislerin sunduğu teknik olanakları yanında, hukuksal altyapısını teşkil eden çok özel bir düzenleme gereği olan "Yönetim Plânı", Kat Mülkiyeti Kanunu'nun kaymağıdır.

Bu nedenledir ki; gerek uygulanma süresi gerekse de fonksiyonu itibariyle bu kadar önemli bir belge olan "Yönetim Plânı"nın, kırtasiyeden satın alınan standart basılı evrakın maddeleri işlenmemiş ve bağımsız kat maliklerinin tümünün imzalamadığı hâliyle tapuya tescil ettirilmesi işlemi, boş bir kâğıttan ibarettir.

Kat Mülkiyeti Kanunu'nun gereklilikleri yerine getirilmemiş, özellikle toplu yapıların yöneticileri ve oturanları, İmar Kanunu'na tabi olan Yönetmeliklere de uymamış, hatalı Yapı Kullanma İzni ile yetinmişlerdir.

Buyrun size kaçak (ruhsatsız) olarak inşa edilmiş bir kalorifer dairesinin (teshin merkezinin) hasarlı tavanının 'resmî'dir!

 ***

"Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir, fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı."


***

Cehalet;

"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir."
Mustafa Kemal Atatürk